Necip Tosun ::: ÇEHOV’UN ÇEVRESİNDE / SELİM İLERİ         
Necip Tosun
Hakkımda Yazılanlar 
 
 ÇEHOV’UN ÇEVRESİNDE / SELİM İLERİ


Kim bilir ne zamandı, belki İstanbul'da, belki Ankara'da, bir akşamüstü mü, akşam mı, Füsun Akatlı'yla Çehov'dan konuşuyorduk. Füsun'la arkadaşlığımız çok eski yıllarda başlıyor. Öyle çok anı var ki, bu yüzden zamanlar birbirine karışıyor.

Ama Çehov'dan konuşuyorduk, bunu gayet açık seçik hatırlıyorum. İkimiz de Çehov hayranı, ikimiz de Çehov tutkunu.

Çehov olunca, Katherine Mansfield'i anmamak olmaz. Onun Bir Hüzün Güncesi'nde (Şadan Karadeniz'in çevirisi) Çehov sonsuz bir özleyiş ortasında belirir. Mansfield, neden öldünüz Çehov diye sorar; öyküler konuşmak istemektedir Çehov'la, galiba bir akşam vakti, karşılıklı oturarak.

Öyküler... Öykülerle birlikte, ben, Çehov'un oyunlarına da bir ömür boyu bağlanıp kaldım. 1980'lerde daha Cehennem Kraliçesi'nden başlayarak, Çehov'un oyunları yazdıklarıma yansıdı. Yansımak az: Çehov'un oyunları yazdıklarıma üşüştü.

Nihayet Bu Yaz Ayrılığın İlk Yazı Olacak'ta Vişne Bahçesi'nin First'ini bir roman kişisi kılmaya çalıştım. İkiz kardeşim biliyordum First'i. Bugün de öyle. Daha geçen akşam, Vişne Bahçesi'nde perde inerken First'in söylediklerini Vahit Uysal'a söylüyordum.

Birçok kişiyi etkilemiş First. First'i oynamak İsmet Ay'ın en büyük tutkusuydu. Yaşlılığında büyük bir başarıyla oynadı. İsmet Ay anlatmıştı: O ihtiyar, yarı bunak uşağı, herkesin unuttuğu First'i, meğer Cahide Sonku da çok severmiş. Hatta oynamak istermiş. Kısacık bir rol, ününün doruğundaki, güzelliğiyle göz kamaştıran bir kadın oyuncuyu alabildiğine etkiliyor, erkek kılığına girip oynamak istiyor Cahide Sonku.

İsmet Ay'a sorarsanız, bütün dünyada First'i canlandırmak için çıldıran, yaşlı genç, birçok aktör, hatta aktris varmış.

Çehov, öykü üzerine yazanların handiyse baş kılavuzu. Şimdilerde Necip Tosun'un Modern Öykü Kuramı'nı (Hece Yayınları) okuyorum. Koca bir emek olan bu eserinde Necip Tosun da Çehov'la Katherine Mansfield'i yan yana anıyor, hemen, daha ilk yazılardan birinde:

"(...) Çehov öyküye sadelik, yalınlık ve minimalist anlayışı kazandırdı; Mansfield, Çehov'un öykü anlayışını bilinç akışı ve içsel serüven tekniğiyle zenginleştirdi. (...)"

Sonra başka bir tespit:

"Çehov'la birlikte olaydan, konudan ziyade insanı ön plana çıkaran, onun psikolojisini yansıtan öyküler yazılmaya başlandı. Bu tür öykülerle birlikte klasik serim, düğüm, çözüm kurgusu terk edilirken öyküler, insan ruhuna, onun ifade ettiği, edemediği alanlara yöneldi. Artık öyküde ille de olay anlatmak yerine, bir ânın, görüntünün, ruhsal konumun öyküleştirilmesi başat anlayış olmuştu."

Çehov gerçekten böylesi bir 'devrim'e yol açar. Bir bakıma, olaysızlık oyunlarında da başat özelliktir. Olaysızlığın gerisinde bütünüyle yaşam! Vanya Dayı'da Doktor Astrov yalnızca şimdiki zamanla yetinmez, geleceği duyumsamaya çalışır, yüz yıl, iki yüz yıl sonraki yaşamı. Fakat her şey, şimdiki zaman, yaşananlar ne kadar tekdüzedir!

Çehov oldum bittim 'kısa hikâye'nin büyük ustası sayıldı. Troyat'nın kaleme getirdiği Çehov biyografisini okumuştum. Çehov'un hikâyeleri şaşırtıcı yeniliklerine rağmen benimseniyor, hemen beğeniliyor. Ama oyunları adamakıllı yadırganıyor. Her defasında yadırganıyor. Garip bir ikilem. Sahnede yaşamı dümdüz görmeye seyirci katlanamamış. Beylik melodramı, vodvili gereksinmiş belki de.

Sonra büsbütün garip bir şey oluyor: Kısa öykünün büyük ustası ileriki yıllarda uzun öyküye açılmış. Meselâ "Bozkır" ya da "Düello". Her ikisi de roman havasındadır. Gerçi Çehov'un tutumu değişmemiştir; yaşam yine bütün düzlüğü, olaysızlığıyla yansır. Ne var ki Çehov daha ayrıntılı anlatmak ihtiyacı duymaya başlamıştır.

Son döneminde "Küçük Köpekli Kadın"ı yazdı. Bugüne kadar yazılmış en güzel aşk öykülerinden biri. İnce ruh çözümlemeleriyle sarsıyor bizi bugün "Küçük Köpekli Kadın".

Yine son dönemde kaleme getirilmiş "Taşralı"yı ben çok severim. Eşsiz bir uzun öyküdür.

Bazan düşünüyorum, Çehov belki de öyküyle roman arasındaki o beylik sınırı, sınırları da kaldırmak istiyordu. Tıpkı, serimle, düğümle, çözümle bağını kopardığı gibi... (Zaman, 18.1.2011)


Yayın Tarihi : 15.10.2015

 
         
Yorum yazmak isterseniz...
İsim
@-posta Adresiniz
@-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
Yorumunuz
Güvenlik kodu
 
  Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır
 
Okunma Sayısı: 2738